Saturday, October 15, 2011

ah istanbuuul, istanbuulll olaliiii......

jilet gibi uyandik.
apartman mantolama ekibinin matkabi kafama 30 santim mesafede ilk burgusunu attiginda saat 0830'du. tüm tatilimiz boyunca bu saatte ve bu gürültü seviyesinde uyanmak ve günü gecirmek pek hos degildi tahmin edilebilecegi üzre. hele hele apartmanin 4 yüzü oldugu düsünülüp, baslangic yüzünün bizim odanin tarafina denk gelmesi de akillara hemmen cöldeki bahtsiz deveyi getiriyordu.
bi yandan da iyi olmustu bu erken kalk borusu, cünkü iptal ettigimiz pöti tatilimiz (ki yüzyilin yagmurlari sellere dönmüs, "oh ne güzel, ekim basinda hava güzel olur, biz de söyle bir kacamak yapariz" düsturuyla aldigimiz promosyon ucak biletlerinin elimizde patlatmis, öte yandan da "zararin neresinden dönülse kârdir" sözünü teyit etmisti bi kere daha) sebebiyle full time istanbul'daydik ve yapacak cok sey vardi.
güne beyaz firinda pattizli sarma, kiymali pogaca, cay ücgeniyle basladik. sonrasinda ben ve danam sinemaya gittik. 3d olmasa da cars-2 cok eglenceliydi. özellikle danam "karsiki" seyretmekten cok memnundu. bir yandan da sansliydi, cünkü senaryo o kadar karisikti ki annesiyle gelmis olsa büyük bir ihtimalle pek cok noktada soru isaretleriyle bitireceklerdi filmi. oysa benim gibi ustun bir deha ile seyrederek tüm bosluklari tek tek doldurma sansina sahip olmustu danam.
"karsiki" bittikten sonra dooogru babaanne corbasi uzmani, babaanneye aktik. beklendigi gibi 2.tabak ben cikarken doldurulmustu bile.
kültürekimi'nin sonraki safhasinda kralice ile birlikte idim. önce "bir zamanlar anadolu'da"ya gittik. nuri abi yine tablo^2 döktürmüs, dialoglar vs yapistiriyor koltuga (elma tuzagina ben de düstüm itiraf ediyorum). filmi bitirip az biraz kritikini ederek -ki eksik noktalari birlestirmek icin seyretmis diger insanlarla konusmak ve tartismak istiyoruz, tekrar seyretmek biraz uzak bir ihtimal- arabaya atliyoruz ve ver elini genelde avrupa yakasi, özelde taxim!
fsm köprüsü avrupa katilimindaki trafik yogunlugu, baska bir deyisle 1000 seridin 4,5 seride inme cabasi beni bile hayretlere, "eskiden nasil bir hayatim varmis burada, gelirsem nereden, nasil baslarim?" sorularina gark etti.
neyse efenim, biraz gecikmeli de olsa -ki kacirilacak bir sey olmadan yapilan yolculuklari cok seviyorum- taxim'e vardik. tarlabasi'ndaki kasimpasaspor acikhava park alanina park ettik. tepeden yarisi görünen rte stadinda antreman yapan milli takim hakkinda otoparkci ile bir iki geyik cevirdik ve gaspar noé'nin irreversible'ina cok rahat ev sahipligi yapabilecek tuyap otopark'dan gecerek istiklal'e vardik.
caddenin profili benim lise ve universite yillarimdan (20-25 yillik bir gecmis anasini satiim) beri ya cok degisti ya da ben yaslaniyorum artik ("en cok ne ozledim peki?" sorusunun cevabi ise tartismasiz akm'nin cep sinemasi olur. orada ne filmler seyrettim allaaam yarebbim. en cok aklimda kalan ise marcello mastroianni'nin stanno tutti bene'si idi. daha sonra robert de niro da oynadi ayni rolu ama ilkinin tadinda, sicakliginda degildi).
o günkü yemek rejimimizi o kadar güzel ayarlamistik ki, an itibariyle hem karnimiz acikmis, hem uzun süredir ciger sis yememis, hem tünele yaklasmis, hem de kültürekimi'nin son aktivitesi olan tiyatro'dan önce 1,5 saatten fazla zamanimiz kalmisti. yukaridaki giristen de anlasilabilecegi gibi canim cigerim'de dünyanin en mutlu iki insanina döndük. o by default gelen yesillikler, soganlar, izgara zebzeler, gavurdagi, lavaslar...pesisira 5erli bloklar halinde masaya birakilan demir sislere özenle dizilmis cigerler, acisiz salgam suyunun cenenin gerisinde olusturdugu kamasma hissi, ah¸ mon dieu!!!!
kontrolsüz yemek konusunda eline pek cok kez kozlar verdigim sevgili kralicemin 2. ya da 3. dürümünde "hiiii, lavasa koydugum gavurdaginin suyu akiyormus böyle ellerime" tesbiti, görsel hafizamda coktan yerini almis olan "parmahlardan akan ama bileklere gelmeden durdurulan domatesli su" imajini daha bir unutulmaz kildi. sonucta kendisi 1 sis = 1 dürüm seklinde ilerledigi icin beklendigi gibi tikandi ve ben 12 sisi 6 dürüm ile toparlayarak bu büyük ve mutlu ayini bitirmis oldum. müesseseden caylarimizi da icerek tiyatroya gectik.
iksv'nin sishane'deki binasinda, önce alttaki tasarim tükkanini gezdik. sanirim ilahi bir pointer'in dürtmesiyle luis buñuel'in (kendisini daha 2 gün once midnight in paris filiminde tanimis idik) belle de jour filmini buldum ve basel'de dizisiz bir aksamda seyretmek üzere aldik. besbin tl'lik duvar süslerine gülümseyerek bakarak tiyatro "sahne"sine gectik.
"önce bir boşluk oldu kalp gidince ama şimdi iyi" oyunun adi. hikaye, kurgu, oyunculuk 10 numeroydu bana göre. fuaye ve salonun oturma düzeni biraz kastiranzi olsa da oyun sonunda surata yenen tokat ve koltukta kalis ve gark edilen düsünceler ve "ulan su anda, su alemde kac bin hayat birbirine paralel dönüyor?" sorusu hos bir sâda olarak kaldi zihnimde.
oyundan sonra bir late tour icin tekrar ciktik istiklal'e. o kadar cok cay icmistik ki cigercide, bir yere oturmak, cay kahve icmek gelmedi icimizden (ki bu haziranda antalya'ya kar yagmasi gibi bir durumdur olasilik hesaplamasi acisindan). donuste mephisto'ya ugrayip geri dönüs icin bir kac dvd, vcd, dergi ve tabii ki luis buñuel'in hayatını anlatan otobiyografik kitabı "mon dernier soupir (son nefesim)"i aldik. kendimden ümitli degilim ama kralice "ben okurum, merak ettim" dedi.
ve nihayetinde bu güzel ve uzun günümüzü bitirip, trafike takilmadan 8 saat sonra matkap ya da cekic sesiyle uyandirilacagimiz sakin evimize geri döndük.
istiklal caddesi denince aklima gelen baska aglak bir sarki var kemanla calinan ama onu bulamadim.
söyleyen katil matil ama bu da güzel bir sarki: http://www.youtube.com/watch?v=NrgcRvBJYBE

1 comment:

  1. uzun ve guzel bir gün olmus yarısından cogu benimle :)kendimle ilgili yaptıgım bir itirafı(acan filmlerindeki baglantı kişi vs. çözümleme yeteneğim) bu sekilde kullanman cok kırıcı!neyse!!ilerleyen satırlardaki gizli iltifatlarınla dengelemişsiniz yazar bey.bi de fotograf bizim gavurdag suyu akmış, dağılmış, biberlerin karnı yarılmış güzel masamızınki olaymış... çekmedik tabii. film tiyatro yemek ve trafik 10 numaraydı, tesekkurler fırat tesekkurler istanbul.
    sebnem.

    ReplyDelete