Friday, August 19, 2011

cemil kaptan - sapkaci abdullah

her istanbul’a gelisimde yapmak icin elimden geleni ardima komadigim bir aktivitedir emirgan’da kahvalti.

gece kacta yatmis olursam olayim, sabahin erken saatinde uyanip (ki mümkünse bunu haftaici bir güne denk getirmek keyfini daha katmerli bir hale getirir) “allahim trafik olmasa da güzelce karsiya gecsem” duasi esliginde yola cikmak, bu ritüelin her zamanki baslangicidir. hic bir zorunlulugum yokken o saatte kalkip, yollara dusmek; bir yandan kendimi gercekleme adina gururumu oksamakta ancak öte yandan kalkip daha hayirli bir is yapmadigim da cok acik bir sekilde suratima tokati carpmakta; sonucta bir super kahraman degiliz, alti üstü bal-kaymak-peynir-cay kuartetine kosuyoruz.

olayin diger bir boyutu da yukarida anlattigim sürecin kötü bir havada gerceklesmesinin, benim keyifimi arttiyor olmasidir nedense. sanirim bunda da, diger insanlar islerine yetismek icin kosturur aci cekerlerken, benim kahvealti ve kahvenin farkli safhalarina agir^2 gecisimin, her asamadan ayri bir zevk alisimin ve tüm bunlardan dolayi o an icin kendimi dünyanin krali gibi hissedisimin payi oluyor ki bu da bir super kahraman olmadigimin ikinci bir göstergesi degil midir?

neyse; gecen persembe yine böyle bir gündü iste. agustos ayinda olabilecek en güzel seylerden biri olmus, hava günler sonra kapamis, sicaklik 8-10 derece dusmus, hafif bir yagmur baslamis ve ben atasehir’den aykut’u almis, yola koyulmustum (bazen diger ölümlüleri de keyfime ortak etmiyor degilim). ancak görünen oydu ki duam kabul olmamisti; trafik ümraniye öncesinde sikismis, ümraniye sonrasinda ise yillar öncesinin 1 mayis’inda oldugu gibi min. 2-3 saatlik bir ibb iskencesi cektirecege benziyordu. hemen eser’e (hikayemizdeki 3. ölümlü) baglandik ve yol durumunu aldik: tem bagrina bastigi bir kamyon sebebiyle kolay gecit vermemekte, e5 de aldigi ek yük sebebiyle bizi emirgan’a ulastirmamakta digeriyle yarismakta idi. hemmen james bond moduna gecip nato yoluna saptik ve anadoluhisari’na görece cok iyi bir zamanda ulastik. ama yine çözümün bir parçası olamamıştık cünkü 2. köprü hala erisilmezdi.
iste o noktada sevgili esimin bir sure önce benimle paylastigi -ama öküz ben’im bunu unutup, kendisine bu bilgiyi hatirlamadigim kisilerden duydugumu söyleme gafletinde bulunup bi araba sitem yedigim- bir bilgi kafamda patlayiverdi: emirgan’in anadolu yakasi’ndaki izdüsümüne gidip oradan motorla karsiya gecmek! ta taaa! ek bir arastirma sonrasinda bu yerin kanlica oldugu konusunda hemfikir olup hizla oraya yoneldik ve arabamizi ispark'lasmis mafyaya kaptirmadan biraz riksli de olsa bir restoranin önüne park edip dogruca iskeleye gittik, ki yagmur da siddetini biraz daha arttirmisti.

iskelede 1-2 tekne vardi gercekten. bizden az önce sisteme dahil olan, beyaz gömlegi hafif toplu ama bakimli vücuduna oturmus, elindeki blackberry'yi kullanisindan "bizinis men"ligi hemen ilk dakikada anlasilan abimiz siradaki ilk tekneyi aldi ve yola cikti. bizi ise bir amca davet etti teknesine. hooop atladik icine tir tir tir 10 dakkada gectik karsiya. sadece yarim saat gecikme ile emirgan sütis'e varmis, herhangi bir diyetisyeni cildirtacak, kücük bir köyü aydinlatmaya yetebilecek kahvaltimiza baslamistik. sonrasinda ayri bir sohbet konusu olabilecek pek cok aktivite yaptik ve dönüs yolculuguna basladik. gelirken ki kaptanin verdigi numaradan aradik kendisinive dedik ki "kaptan biz emirgan'a geliyoz, gel bizi al, al bizi al". bir isvicre dakikliginde sahile varmamizla teknenin icine atlamamiz bir oldu, ki biraz daha gec kalsak singing in the rain'deki gene kelly’den beter hale gelmek -hadi acikca söyleyelim donumuza kadar islanmak- pek bir muhtemeldi.


kaptan abi -ki o an icin yasini 55-60 tahmin ediyorum- sahilde balik tutanlar üzerinden “o havada balik mi tutulur?” merkezli bir sohbete girdi. yagmur da aldi basini, pitir pitirini arttirip denizin üstünü öyle bir kapladi ki, sanki bu elektronik esyalari filan paketledikleri kabarcikli laylonlarinin üstünde gidiyoruz, yer demir-gök bakir, neredeyse her damlanin sesini duyuyoruz, arada sirada yüzümüze gelenlerle islaniyoruz….
ortaokuldayken, okuldan cikar, direkt sahile gelip atlarmis denize. lüferleri, karagözleri gözleriyle takip edermis, bogaz o zaman cam gibiymis, öyle ki dibini bile görürlermis, gibi hikayeleri o kadar akici ve bi o kadar da sakin anlatiyor ki, basta motoru rölantide calistirip aheste gitmesine killanmis olmamdan utaniyorum. bogazdan gecen büyük bir gemi de yok o esnada, hizimiz kimseyi kastirmiyor, dünyanin krali biziz. gidisimizin en az 2 kati sürede geri dönüyoruz kanlica'ya. en son, tuttuklari büyük baliklarin kuyruklarina yakalandiklari iskeleyi gösterir bezler baglayip hale götürmesi icin kendisine emanet eden balikcilarin güvenini, bir keresinde teknenin yarisi kadar bir orkinosu nasil laylon yardimiyla tekneye cekip, nasil hale kadar götürdüklerini, cok zengin bir arkadasinin -allah rahmet eylesin- nasil isini gücünü baskalarina devredip, kendisiyle balik tutup, raki esliginde yemekten hoslandigini anlatiyordu.

"kusura bakmayin ama kac yasindasiniz" diye sordugumuzda verdigi "70 küsür" cevabini ikimiz de beklemiyorduk acikcasi, cünkü basta da belirttigim gibi ilk izlenim max 60 civarinda oldugu yönündeydi. kendince kaygilari oldugundan emindim ama bize göre daha sade, daha kosturmasiz, daha kücük seylerden mutlu olup daha büyük seylerden bihaberligin verdigi rahatlik gözle görülür bir fark yaratmisti, en basta da cizgi cizgi ama dinc yüzünde. biraz once kahve icerken tartistigimiz „1 milyon dolara calismayi birakir misin yoksa 5 milyon dolara mi birakirsin?“ gibi bir tartismanin bu adam icin ne ifade ettigini bilmek isterdim aslinda. belki sadece teknesinin eksik gedik bir yerlerini yaptirip sadece keyif icin denize acilmaya devam ederdi ya da türk filmlerinde oldugu gibi parayi bulunca yoldan cikardi (köyden gelen kadinlar direkt 2. sahnede bas örtüsü atip mini etek giyerlerdi o zamanki filmlerde, erkekler zaten bara pavyona sekmis olurlardi veya sehirli zengin kizlarla usut acik arabada gezip dans ederlerdi; amannn diyim cok tehlikeli.) kim bilir? ama her iste bir hayir oldugu bir kere daha ispat edilmisti bana: sabahki o kamyon devrilmeseydi, biz bu güzel tecrübeyi edinemeyecek, zaten az olan bir hos sadadan daha mahrum kalacaktik.

bunlari yazarken de bozcaada meydanda yanima oturup, sattigi sapka modellerinin hangisinin tutacagi hakkinda mini bir anket yapan eleman geldi aklima. michael jackson denilen modelin beklenildigi kadar ilgi görmedigini, tahmin ettigi gibi diger afilli modellerin daha cok sattigini, onlardan daha getirteceginden girdi söze. 20-25 dakikalik devaminda da aslen urfa’li olup adana’da büyüdügünü, halen de orada yasadigini, yaralama yüzünden 4 yil hapis yattigini, hapis sonrasi hap, eroin, vb. seyleri birakip tövbe ettigini, arap ve sünnî oldugunu ama hz. ali’yi cok sevdigini, evli ve 3 cocuk babasi olup 4.nün yolda oldugunu, 5.yi düsünmedigini ama ailesini geyikli’ye getirdigini ve bunun icin mutlu oldugunu, hele bir de kisin bag-bahce bakiciligi gibi bir is bulursaydi ada’da, daha baska da bir sey istemeyecegini, 7 yasindaki en büyük kizini düzenli bir okula götürüp karni tok sirti pek yasamanin hayalini kurdugunu anlatmisti. cünkü “11. ay geldi miydi bizde yemek biter” diyordu. “12, 1,2, 3. aya kadar ac, bilac, ne kazanirsak, ne bulursak onu yiyip geciniriz”.

iste o, ilk bakista ürkünc gelen ama sohbet ettikce farkli hayatlari gözüme sokan bu cocuk demisti ki „abi günde 3-4 sapka sattigim günler var ya, milyoner gibi hissediyorum, ucarak gidiyorum eve!!!“

cihan padisahi kanunî sultan sülüman'la baglayalim o zaman: „halk icinde muteber bir nesne yok devlet gibi / olmaya devlet cihanda bir nefes sıhhat gibi“

öyleyse baris abiden de gelsin -- http://www.youtube.com/watch?v=6eNl5i0Tmnw&feature=related

2 comments:

  1. ooo sen sait faik olmussun. "nerdeyse her damlanin sesini duyuyorduk" cumlende ben de orda olmak istedim. cemil kaptan'la ne zaman ekimde tanisalim, lufer tutalim:)
    sebnem.

    ReplyDelete
  2. ben de, daha çok knut hamsun tadında bir yabancı yazarın türkiye izlenimlerini okuyormuşum gibi hissettim fıradım:) walla beni bile gaza getirdin! yazmaya başladım yeniden! yazmaya devam...

    ReplyDelete