Thursday, March 22, 2012

hotel california

„tahminime göre“ diyordu genc kiz.
yaklasik 20li yaslarinin ortasinda, hayat dolu oldugu gözlük seciminden ve daha önceki dialoglara katilimindan belli oluyordu. yanindaki hafif toplu, gözlükleri daha siradan, cenesinin üstündeki hizmasi ve sürekli yedigi dudaklariyla kompleksleri oldugu ve onlari bastirmaya calistigi izlenimi veren kiza göre -en azindan- daha akli basinda ve mantikli bir havasi vardi. „tahminime göre“ diyordu „bir süre sonra ofisteki esyalari yürütmeye baslardi birer^2“.
„hatta ailesiyle birlikte gelip, kamyonla götürürlerdi“ diye ekliyordu yandaki hizmali kiz, etraftakilerden onay bekler, fildir fildir gözleriyle.
öncesinde masadaki alman anlatiyordu. bir sirket kurmus, zamanla isleri büyümüs ve kadroyu genisletmek icin is görüsmeleri yapmaya baslamis. ofiste calisan bir eleman da kendisine tercümanlik yapiyormus, aranan profilin yabanci dil bilmesi gerekmedigi icin. bayagi bir görüsme yapilmis. günlerden bir gün kahramanimiz (x diyelim) gelmis görüsme yapilan odaya. x‘in iceri girmesiyle tercümanlik yapan adamin disari cikmasi bir olmus. almanimiz, basta anlamdiramamis ve gelen x’le görüsmeye baslamis. gercekten cok iyi bir egitim, tecrübe ve ingilizce’si varmis. alman icin icin sevinirken bir yandan da disari gidip bir türlü gelmeyen elemani düsünüyormus. „herhalde“ diyormus „sigara icmeye cikti, birine takildi, ya da midesini bozdu“. ama gecen süre yukaridaki gerekcelerin hic birini gercekleyecek kadar kisa olmadigi icin x’e „ben bi arkadasa bakip hemen geliyorum“ diyerek disari cikmis. cikmis ki cevirmenlik yapan arkadas disarida oturuyor ve sinirli bir sekilde ayagini sallayarak almanimiza bakiyormus. „ne oldu, neden gelmiyorsun?“ diye sorunca, daha fazla tutmaya gerek görmeden kendisini „o varsa ben yokum“ demis.
-       nasil yani? gel de bitirelim görüsmeyi. cok iyi biri. büyük bir ihtimalle aliriz kadroya.
-       anlamiyorsun galiba. onun oldugu bir ortamda calismam ben.
-       neden?
-       cünkü o bir cingene
-       eeeeee?
-       ee’si 2 güne kalmaz bizi soyar, zaten dogru düzgün calismaz da basladiktan sonra. tembeldir onlarin hepsi. bas belalari. pis cingeneler.
-       .....................


„eee“ dedim „ne oldu, aldin di mi ise?“
„ne gezer“ dedi. „eger alsaydim ne o cevirmenlik yapan, ne de diger romenleri sirketimde tutamayacaktim. mecburen tesekkür edip yolladim. yoksa isimi devam ettirme sansim olmayacakti“ dedi.
„tahminime göre“ dedi kiz almanin iyi bir sey yaptigini vurgulamak ister gibi „bir süre sonra ofisteki esyalari calmaya baslardi“. gözgöze geldik fikra kadrosu gibi masada; alman, türk, belcikali, hollandali, romen, ingiliz, isvicreli, norvecli. cok sey söylemek geldi icimden ama hic bir sey diyemedim....
benzer yaklasimlari daha önce de duymustum baska romenlerden, macarlardan. hepsinin söyledigi „cingeneler calismazlar, hirsizlik yaparlar, eroin icerler, güvenilmezler, mümkün olsa da baska bir ülkeye yollayabilsek hepsini, bir daha da geri gelmeseler....“
efenim? hani avrupa birligi? esitlik, kardeslik, özgürlük? 9.senfoni? 12 yildiz? alooo kime diyorum? yakin zamanda fransa cogu (belki de tamami) romen vatandasi olan cingeneleri ülkesinden kovmaya kalkmisti. bir sekil, artik o kadarinin da ayip olacagindan sanirim, sonunda kabul edenleri belli bir miktar para ve ucak bileti karsiligi ülkelerine geri yollamisti. ama tabii ki giden arkadaslar bir süre sonra trenlerle geri gelmislerdi, aldiklari paralar bitince.
hah hah hahhhhh. gercekten böyle mi oldu bilmiyorum ama bravo cingenelere (bi buraya bakin bi de buraya) onlarin cicek satmadigi bir istanbul nasil olur be yav?

bu tür önyargili yaklasimlar nasil olusur, nasil yerlesir, nasil insani körlestirir bilmiyorum anlayamiyorum. „türk“ olarak öyle cok büyük bir sorun yasamadim simdiye kadar; ne bir dayak yedim, ne bir ters davranisla karsilastim ne de bu sebeple hakkimin yendigini düsünmekteyim. ama vize almak icin cektigim cileler, pasaport kuyruklarinin „others“ ya da „all passports“ kisimlarinda cektigim eziyet bile, yekten „kendin icin istemedigin bir seyi baskasi icin nasil istersin?“ kapakciklarini aciyor kafamda. istanbul’da, a-politik bir sekilde büyümüs olmam da bunu destekledi belki (iyi anlamda); cünkü uzun yillar kim kürttür kim alevîdir bilmeden, merak etmeden yasadim. ki benzer zamanlarda doguda yasayan alevî bir arkadasimin neler cektigini, hic yoktan dayaklar yedigini, kisa denk gelen bir ramazanda okulun uzagindaki bir parka gidip, ayazin ortasinda yemegini yemek zorunda kaldigini cok sonralari ögrendim. ögrendim ama buna neden maruz birakildigini anlayamadim. bizzat oglumun, sirf türkiye’de dogdugu icin baska cocuklarin siddetine maruz kalma riskini tasidigi bir dünyada ben baska cocuklari nasil hor görebilirim, onlari nasil aptal, pis, hirsiz diye damgalayabilirim, aklim almiyor.
mutlaka vardir bir sosyolojik, ekonomik, patalojik aciklamasi. mevcut pastanin paylasiminda herkesin kendine benzeyene öncelik verme cabasi vs. ne olursa olsun milliyet kavrami ve bunun arkasina saklanarak yapilan her ayrim sacma geliyor bana: tembel cingene, kötü kürt, pis alevi, fasist türk, nazi alman, emperyalist amerikali, korkak yunan, kahpe ermeni vs.vs.vs.
neye ve kime göre? ve nasil tüm bir millete mal edebilirsin ki bu genellemeleri?
son zamanlarda millî takimlari takip etmekten bile keyif almaz oldum.
sinirin bu tarafinda, bu ailede dogdugun icin iyi, o tarafinda o ailede dogdugun icin kötü olma fikrinin, bu kadar tanrisal bir piyangonun parcasi olma mantiginin insanlara, hele de mürekkep yalamis ya da kendisi zaten böyle bir ayrimdan muzdarip insanlara sacma ve tutarsiz gelmemesine hayret ediyorum hala.
ama ne yapalim, efe’nin dedigi gibi „hayat böylediyyy“.
neden sonra restaurant’da müzik calmaya basliyor alevli, yanar dönerli bir yasgünü kutlamasindan sonra. asansör müzigi diyebilecegimiz türün en agir örneklerinin bir gecit töreni gibi biri basliyor biri bitiyor. neden sonra „hotel california“yi duyuyoruz derinlerden.
„ama“ diyor kizlardan biri „bu degil de, sonradan cikan versiyonu daha güzel. gipsy kings’in caldigi“
gülüyorum.

hayat su klipteki gibi olsa diyorum, lay lay layyyyyy......

3 comments:

  1. çok güzel bir yazı olmuş fıradım, özellikle aşağıdaki cümlenle benim de hissettiklerime tam anlamıyla tercüman olmuşsun, bu kadar basit bir gerçeğin görülememesi ne acı...kimsenin kimseye bir üstünlüğü yok bu hayatta! umudum çocuklarda ve değişeceğine inandığım dünya düzeninde...
    "sinirin bu tarafinda, bu ailede dogdugun icin iyi, o tarafinda o ailede dogdugun icin kötü olma fikrinin, bu kadar tanrisal bir piyangonun parcasi olma mantiginin insanlara, hele de mürekkep yalamis ya da kendisi zaten böyle bir ayrimdan muzdarip insanlara sacma ve tutarsiz gelmemesine hayret ediyorum hala."

    ReplyDelete
  2. Evet aidiyet ve kimlik sorgulamalari insani onyargili yapiyor. bu konudaki felsefemin birebir ortustugu bir cumleyi okudugumda hah iste bu demistim. Zulfu Livaneli'nin Serenad adli ktabindan: " insanin degerinin sadece insan olusundan geldigi; din, milliyet, cinsiyet, renk, cinsel tercih, siyaset gibi birtakim on sifatlarla ayrimciliga ugratilmadigi bir humanizm anlayisi" . Cok guzel degil mi?
    Malesef kucuklukten beri farkinda olmadan veya daha sonra olarak yuklendigimiz bu sifatlar bize insan oldugumuzu unutturabiliyor. Yine ayni kitaptan( okuyun okuyun cok guzel bir roman) hosuma giden bir minik alnti iyimser ile kotumserin hikayesi: kotumser ' isler daha kotu olamaz' diye feryat ederken iyimser " olabilir, daha kotu de olabilir' dermis. iyimser miyim kotumser miyim diye dusundurtmustu beni.

    ReplyDelete
  3. Çok güzel yazı Fırat'ım. Ben olayın bu boyutta olabileceğini bilmiyordum Avrupa'da. Tesadüf bu ya senin yazından sonra dün Metrobüs'de 7-8 tane çingene kadınla rastlaştım beklerken. Ne yalan söyleyeyim önce irkildim. Sonra senin yazın aklıma geldi ve birden o güzel insanların farkına vardım. Hepsi etraftaki bakışları umursamadan ciddi İstanbul havasına inat, şen şakrak eğlenerek yolculuk ediyorlardı.İçimde çiçekler açtı. Teşekkür ederim.

    ReplyDelete