Tuesday, January 17, 2012

bir alex degil

peki bence turnuvanin en kritik ani hangisiydi?

elbette (fc basel ile yapilan) ilk macin bitimine 2 dakika kala, baska bir deyisle 8. dakikada rakip kale önünde yasanan karambolde 7 numaranin topa cok güzel vurusuydu. tam tribünler "gooool" diye ayaga kalkacakken, rakip oyuncu topu eliyle kesti ve olasi bir beraberlik kactigi gibi antrenörler de olayi görmedikleri icin turnuvanin tek penaltisi da verilemeden kaynadi gitti....

denebilir ki 10 dakika süren mac mi olur? hakem olmayan mac olur mu? alp er tunga öldi mu? normal kosullar altinda hakli sorulardir bunlar. ancak konu 2004-2006 dogumlulardan olusan basel ve cevresi futbol takimlarinin turnuvasi olunca is komple degisir, seyrine doyulmaz bir sölen halini alir.

sabah 0550 itibariyle ben ve anne ayaktaydik; anne geceden hazirladigi börekleri firina atip, diger detay hazirliklari tamamlarken, ben de teknik kontrolleri yapmak ve sonunda gidip her yeri buz tutmus arabayi yasanilir hale getirip evin oraya cekmekle mesguldum. 0645 itibariyle evden cikali 5 dakika olmus ve st.jakob stadinin otoparkinda diger aileler ve hocamiz fabienne ile bulusmustuk. bizden sonra bir oyuncu daha geldi ve tabii ki o da türktü. neyse efendim, saat 7'i 10 bile gecmeden turnuvanin yapilacagi reinach'daki spor salonuna varmistik. bu noktada 2 acidan bakmak da rahatsiz ediciydi;
1) hafta ici günlerinde bile bu saatte uyuyor oluyorduk.
2) pazar günü en erken uyanisimiz 9 civari olmaktaydi.
her neyse; bu yola bas koyduysak bu tür detaylarla ilgilenmiycektik. soyunma odasinda, her mactan önce bir veli tarafindan yikanip, hazir edilen ve bir sonraki maca getirilen acik mavi formalarimizi giydik; gökhan gönül jr.imiz, 77 numarali forma olmadigi icin tabii ki 7 ile basladi maclara.

ilk macimiz yukarida anlattigim gibi fc basel'in b takimi ileydi. ama ne b takimi o kardesim öyle. en az iki tane gelecegin messi'ni gördüm gözlerimle; paslasmalar, calimlar, topu sürerken birden sola, saga cekmeler, bosa kacmalar ve topu filelere takmalar. mac sonunda bizimkiler 2-0 kaybetmisti. diger maca kadar yaklasik 50 dakika vardi.




neden bu kadar bosluk oldugunu anlatmak icin turnuvanin detayina girmek lazim belki de: 2 grupta 5 takim kendi aralarinda tek devreli lig usulu mac yapacaklar; grup maclari sonunda ilk 2de yer alan takimlar capraz olarak yari final ve sonrasinda da final oynayarak sampiyonu belirleyecekler. yukarida dedigim gibi hakem yok; antrenörler kendi aralarinda anlasiyorlar ve oyuna müdahele ediyorlar. daha cok sinir tanimayan kaleciler ceza sahasinin disinda topu tutunca serbest atisa karar veriyorlar, faul olursa oyuncularin el sikisip barismasini temin ediyorlar, vs, vs.
biz tribünlerde kendi macimizi beklerken bir yandan annenin böörekleri mideye indiriyor, onun isitip termosa koydugu sütle de bogazimizi yumusatiyor, diger yandan da oynanan diger maclari seyrediyorduk. ben seyircileri de katmistim ilgi alanima tabii ki. genelde yabancilarin ama azimsanmayacak bir sayida swisslerin de oldugu bir gruptu izleyiciler (su ek bilgiyi de vermeden gecemeyecegim; isvicre, ingiltere'den sonra futbl oynanmaya baslayan 2.ülke imis. kita avrupasinin ilk futbol takimi 1860'da lausanne football & cricket club olarak yine isvicre'de kurulmusmus. yani adamlarin gecmisten gelen bir ilgileri söz konusu, hic tahmin etmedigim bir sekilde. bir de bu turnuvanin toplam nüfusun %1'ini kapsayan bir alanda yapilan oldugunu düsünürsek, varin gelin kac takim, kac yas grubu bir sekilde futbolla ilgileniyor. hele bi de almanya ölcegine ciksak, oo mein gott!).

cocuklari desteklemek birincil amaclari olsa da ailelerin, bazen sinirleniyorlar, kiziyorlar ama tepkilerini de pek aciga cikartmiyorlardi minyatür futbolculari üzmemek icin. zaten her mac basladiginda etraf bir renk cümbüsü; cogu kendine büyük gelen formalariyla, bacaklarinin yarisina gelen toplarin pesinden kosuveriyorlar. kaldi ki, cok ileride oldugu icin kendine verilen bir geri pasi yakalayamayan, topun pesinden kosa kosa ve onla birlikte kaleye kadar giren ve bunun sonucunda da maci kaybetmelerinin utancini omuzlarina alip hüngür^2 aglayan bir bebise siz daha ne söyleyebilirsiniz ki? bu bizden sonra oynanan fc basel a - old boys basel macinda oldu; agustos'dan beri fc basel a'nin kaybettigi ilk macmis, belki de onun üzüntüsü de vardi kalecide.
(bilirsiniz, bern sehrinin meshur bir young boys takimi vardir. gecen sene bizi samp.liginden elemislerdi. sonrasinda bienvenu denen dünyanin 8.harikasini da oradan transfer etmistik. hah iste sanirim ona bir alternatif olarak kurulmus bu old boys basel klubü. ben adini daha önce duydugumda cok sasirmistim; hem böyle bir isim akil ettikleri icin, hem de roger federer'in tenisini orada gelistirdigini ögrendigimde.
[bu noktada aklima gelenler:
tenis-> acaba pirenz'imizi tenise mi yönlendirsek ki? neden olmasin?
old boys-> fenerbahce'nin genc fenerliler diye bir taraftar grubu vardir; böyle tribün sovlari, kendilerine ait bayraklar, montlar filan yapar, ara ara internetten bildiri yayinlarlar vs. aktif bir organizasyondurlar. bir gün maca giderken 3-4 kisilik bir grup görmüstüm arkadan. üstlerinde "orta yasli fenerliler" yazan tek tip montlar giymislerdi. cok gülmüstüm...])


2.macimizin baslamasina 10 dak kala filan antrenörümüz takimi topladigi gibi gitti diger tarafa. bir isvicre dakikliginde baslayan bu mac benim icin ayri bir anlama sahipti, cünkü tatli danam, üstüne daha da bol gelen bir gri forma ve eldivenleriyle bu sefer kaleci olmustu. top rakip sahadayken yaptiklarini takip etseniz, sanki bahcede arkadaslarini bekliyor ya da birazdan bitecek bekleme cezasini cekiyor zannederdiniz. o kadar tatliydi ki. rammstein, teoman ya da baris manco'dan hangi sarkilari söyledigini bile tahmin edebiliyordum.
ben kendimi en kötüye hazirlamisken mac kaleye gelen 2 (iki) topu da basariyla kurtaran oglum sayesinde golsüz berabere bitti; toplardan biri geri pasti bu arada. ilk puanimizi almistik :)

3.macimizdan önce solucanim yine yanima geldi; bu sefer 6 numara olmustu ve karni toktu. yine de enerjisini alsin diye bir buenoyu kalan sütle lüpletmesini saglamadim degil.
ve bu mac, hic bir seyin bitmeden, bitemeyecegini (efenim??) gösteren ilk macimiz olmustu ve belki bunda benim de katkim vardi. söyle ki: macin bitimine 3 dakika kala (ki bu normal insan macinda icin 27 dakika) bizimkiler 2-0 öne gecmislerdi. ve karsi takimda da bir isik görükmüyordu acikcasi. ben de -ne haddimeyse- "hadi oglum sen de cik ileri" diye bagirdim ogluma. ki kendisi geride oynamayi, gelen ataklari kesmeyi bir sekilde gol pesinde kosmaktan daha cok seviyor. belki de tembellikten bilemiyorum ama defansif oyuna daha yatkin bir karakteri var. neyse benim bu "aman o da ciksin gol atsin, motive olsun" bazli tavsiyemin etkisi var mi ögrenemiyecegim ama gercekten daha bir ilerde oynamaya ve geride bosluk birakmaya basladilar. bunun sonucu olarak mac 2-1e geldi 1 dakika (normal insan macinda 9 dakika) kala. tam böyle biter herhalde derken, 7sn kala bir gol daha yemesin mi bizim danalar? al sana kacan 2 puan...

son mac da uzun süre 1-0 bizim üstünlügümüzle gecti. gökhan gönül jr. ilk defa kulübeye cekildi bu macta, ki hocalari dönüsümlü oynatiyor yorulmasinlar diye. o macin da öyle bitecegini düsünürken, bizimkilerin en iyi forveti cok kötü sekilde düstü (sonra ögrendik ki disi diline batmis. cok agladi cocukcagiz; kalici bir sey olmamistir umariz, carsamba görücez) ve hoooop bizim kurtcuk tekrar sahaya. "oh en azindan buradan bir 3 puan aliyoruz" sevincimiz de 2 (iki) saniye kala yenen golle hos bir sada olarak asili kaldi gökyüzünde. kafasi ellerinin arasinda, gözler yukari bakar, yanaklar kipkirmiziyken o kadar tatliydi ki, sahaya atlamamak icin zor tuttum kendimi!

giyinirken esas konu sakatlik geciren cocuktu. zavalli artik aglayacak enerjisi de kalmadigindan dili disarda, acayip sesler cikararak dolasiyordu. babasi bir seyler anlatti ama schwyz dütsch oldugu icin bende pek bir iz birakmadi söyledikleri. diger cocuklar kendi aralarinda coktan oyuna gecmis, dus alinan bölümde samataya baslamislardi. bendeki takim sporculugu eksikligi ve 'tanidigim insanlarin yaninda ciplak dus alamama' aliskanligimin danamda olmayacagini varsayiyorum. en azindan bu bir kazanc olur belki kendisine!
giyinirken farkina vardik ki; 3 puanla grup 4.sü olup elenmistik. ancak o son dakika, ne dakikasi, son saniye gollerini yemesek, 7 puanla grup birincisi olarak yari final oynayacakmisiz.
vay anasini be. belki de turnuvayi alip, bir sonrakine daha disiplinli calisacaklardi takim olarak. menejerlerin dikkatini cekip, yine ayni klüpten yetismis olan yakin kardesler, eren derdiyok gibi basarili bir futbolcu olacakti pirenzim; basel'den kütahya'ya oradan da samsun'a ucak kaldirip, baskan rte ile tanisacakti beyaz saray'da 2022 yilinda, kim bilir?
bize düsen önümüzdeki maclara bakmak artik. benim hala umudum var ;)

eve döndügümüzde saat 12'ye geliyordu. az önce uyanmis olan annemizin hazirladigi cayli corbali kahvaltimizi yapip kendimize serbest zaman verdik; yeni bir hafta vardi önümüzde, cumasinda kontesimizin gelecegi...

cok ilginc bakin ne buldum youtube'da dolanirken: http://www.youtube.com/watch?v=C9ajz1TZq10&hd=1

3 comments:

  1. Su isvicredeki cocuklarin futbol askina ben sastim kaldim. Bir onceki hazirlik turnuvasinda firat bosnada oldugu icin ben goturmustum, yine insafliydi saati. 6.45 bulusma saatini gorunce ohanstra bu ne yaw bakisiyla okudum kagidi. Sukur ki firat bu sefer burdaydi. Bizi de gitmis seyretmis kadar yapti yazisiyla saolsun. Video ayrica super otesi, henuz efe seyretmedi ama bayilcak eminim.

    ReplyDelete
  2. fitbol terimleriyle ilgili kisimlari aman bisi atlamayim diye 2ser kez okudum ama video zaten herseyi anlatiyormus:)cok tatli kuzular,en cok da bizim kuzu tabi ki:))hele top pesinde kosarkenki ciddiyetine bayildim ama kiyamadim ben gene de o saatte kalkmalarina,abartmis itvitreliler!efeyle defneyi merak ediyorum videoyu izlerlerken...

    ReplyDelete